Haber

Hem İsrail’e hem de destekçilerine meydan okudu: Yalnız kalsak da tereddüt etmeyeceğiz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe’deki 8. Aile Şurası’nda açıklamalarda bulundu. İsrail‘ile ilgili GazzeKendisine yönelik saldırılara tepki gösterdi.

“YALNIZ kalakalsak bile tereddüt etmeyeceğiz”

GazzeTürkiye’de masum sivillerin katledilmesine sessiz kalanların da zulme ortak olduklarını belirten Erdoğan, şöyle konuştu: “Her masum insanın sorumluluğu, tereddütlü tavırlarıyla buna izin verenlerin ve bu duruma izin verenlerin omuzlarındadır. Bombaları atanlar, görmezden gelenler.” Gazze Onlar zulmün ortaklarıdır. Bunu kabul etmiyoruz. Burada prensibimiz bellidir. Haksızlığa tepki göstermeyen herkes dilsiz bir şeytandır. Tek başımıza kalsak bile hakikati, gerçekleri haykırmaktan çekinmeyeceğiz. “Doğru olduğunu bildiğimiz şeyleri, birilerinin rahatını bozsa bile, açık yüreklilikle sileceğiz” dedi.

“AİLE BAKANLIĞI KURULMA TEKLİFİNİ 2011 YILINDA HAYATA GEÇİRDİK”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti: “Ailemiz ve geleceğimiz temasıyla Türkiye Yüzyılında gerçekleştirilen şuranın ülkemize, milletimize ve tüm ailelerimize hayırlı olmasını Allah’tan niyaz ediyorum. Ailenin ilki” Çağımızda bugüne kadar farklı tarihlerde 4 şura yapıldı, her şurada toplumu, özellikle aileyi ilgilendiren kritik sorunlar tartışıldı ve çözüm önerileri getirildi. Şura kararlarını rehber aldık. Aileye ilişkin politikalarımızı şekillendirirken, bunların başında sadece aileyle ilgilenecek bir bakanlık kurma fikri vardı. Şurada ortaya attığımız bu öneriyi 2011 yılında hayata geçirdik. Aile sorununun çeşitli yönleri tek çatı altında yönetildi.

“AİLE TÜRK TOPLUMUNUN TEMELİDİR”

Cumhuriyetimizin 100. yılını kutladığımız bir döneme denk gelen 8. Aile Şurası’nın hem kapsamlı bir muhasebe imkânı sağlayacağı hem de gelecek hedeflerinin belirlenmesine katkı sağlayacağı açıktır. İnancımızda ve kültürümüzde aile kutsal bir kurumdur. İnsanı doğumdan ölüme kadar her yönüyle kuşatan ve onu hayatın iniş ve çıkışlarına karşı koruyan aile, büyük bir nimet ve eşsiz bir hazinedir. Bir kişi bir ailede doğar. Aile içinde huzur bulur ve aile bireyleri arasında kendini güvende hisseder. Ailesiyle birlikte hayata hazırlanıyor. Sevginin paylaşarak çoğaldığı, zorlukların birlikte aşıldığı aile, insanı insan yapan en değerli özelliklerden biridir. Devletin asli görevi aile kurumunu ve neslini korumaktır. İnancımızın bize dayattığı bu konu anayasamızda da yerini almıştır. Anayasamızın 41. maddesi çok açık ve nettir. Aile Türk toplumunun temelidir. Anayasamız bunu söylüyor. Ailenin korunması konusunda da devletin sorumluluklarını dile getirdi.

“KİMLİK AİLEDE YAPILIR”

Evet aile toplumun temelidir ve temelleri sağlam olmayan toplumlar ayakta kalamaz. Güçlü millet, güçlü aileden oluşur. Güçlü aileler olmazsa güçlü millet bulamazsınız. Bu bakımdan aile toplumun çelik çekirdeği, özü ve güç kaynağıdır. Aileyi devletin direği ve temel taşı olarak görüyoruz. Nesilden nesile aktarılan milli kültür ve değerlerimizin temeli aile kurumudur. Dil ailede öğrenilir. Ahlak ailede yetiştirilir. İnanç aileye yerleşir. Milli bilinç ailede kazanılır. Ailede merhamet, şefkat, saygı ve sevgi kazanılır. Karakter burada şekilleniyor. Kimlik ailede inşa edilir. Kişi, aile çatısı altında toplumun sorumlu bir üyesi haline gelir. Çocukları çağın hastalıklarından koruyan kalkan yine ailedir. Okuldan önceki ilk ve en değerli eğitim kurumu ailedir. İnsani, toplumsal ve devlet hayatımızın vazgeçilmezi olan aileyi korumak, insanlığın, toplumun, devletin ve milletin geleceğini korumak demektir.

Özellikle bu noktada aileye büyük önem veren hükümetimiz ve partimiz bunu doğrudan topluma haykırıyor ve diyoruz ki, aileye gereken değeri vermeyen hiçbir toplum geleceğine güvenle bakamaz, hayır. Ekonomik açıdan ne kadar müreffeh olursa olsun. İşte Batı’nın durumu. Güçlü bir toplum olmanın yolu sadece maddi imkanlardan değil, her şeyden önce güçlü bir aile yapısına sahip olmaktan geçer. Aile sorununa bakarken anne-baba ve çocuklardan oluşan bir yapıdan çok daha geniş bir perspektiften yaklaşmamız gerekiyor. Sorunları kolaylaştırmak ve sıradanlaştırmak yerine aile kurumunun sosyal hayatımızdaki yerini uygun, gerçek ve doğru bir şekilde belirlemeliyiz.

Müslüman Türk milletinin alamet-i farikası olan güçlü aile yapımızı zayıflatmaya yönelik her türlü girişime karşı uyanık olmalıyız. Hem devlet olarak hem de kişisel olarak soruna yaklaşımımız bu yöndedir. hepsi onun için oy Kampanyada da söylediğim gibi Cumhur İttifakı’nda LGBT kavramı yok. LGBT şer ittifakının malzemesi olsun ve zirvede kullansın. Ama bizde bu yok. Neden? Çünkü aile bizim için kutsal bir yapıdır. Bu kutsal yapıya zarar veremeyiz. Biz buna izin vermiyoruz ve veremeyiz.

Modern dünyada kentleşmenin artmasıyla birlikte aile bağları zayıflamış olsa da aslında aile kurumunun önemi de artmıştır. Geniş aileden çekirdek aileye ve daha sonra daha bireysel bir yaşama geçiş, günümüz insanını ailenin sunduğu olanaklardan mahrum bırakmıştır. Modern bireyin daha yalnız, hayatın zorluklarına karşı daha savunmasız, çok daha zayıf olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Ne yazık ki gelişen bağlantı ve ulaşım imkanları modern bireyin yalnızlığına çare olamamıştır. Hatta özellikle ekran ve sosyal medya bağımlılığı nedeniyle insanlar daha içe dönük toplumdan daha da kopmuş durumda. Bütün bunların olumsuz etkilerini çok geniş bir alanda bir arada görüyoruz. Kendi toplumumuz da dahil olmak üzere evlilik yaşı her zaman yükselmektedir. Boşanma oranları her yıl artıyor. Ortalama çocuk sayısı her geçen gün azalıyor. Boşuna en az 3 çocuk demiyoruz. Çünkü bu toplumun buna özellikle ihtiyacı var. Burada ayrıntıya giremem ama Türkiye’nin 85 milyon nüfusa sahip olması yeterli değil. Çok daha büyük bir nüfusa ihtiyacımız var.

Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyamız yaşlanıyor. Aile gibi güvenli bir sığınağa sahip olmayan toplumlarda intihar oranları, bağımlılık, uyuşturucu kullanımı ve diğer sorunlar hızla artıyor. Öte yandan aile kurumuna, sosyal hayata ve bireyin ruh sağlığına yönelik tehditler ne yazık ki sadece bunlarla sınırlı değil. Son dönemde aileye yönelik en büyük tehdit, küresel güç gruplarının teşvik ettiği cinsiyet nötrleştirme politikalarıdır. Aile kurumu, uluslararası bazı şirket, kuruluş, marka ve kurumların desteklediği sapkın hareketlerin hedefi oluyor. Sorunun en kötü tarafı ise bunun kişisel bir yaşam tarzı tercihi olmaktan çıkıp küresel bir dayatmaya dönüşmesi.

En küçük eleştirilerin dahi susturulduğu, itiraz edenlerin yaşam hakkının elinden alındığı, insan doğası ve aile değerlerinin savunulamaz hale geldiği, tepki gösterenlerin ekonomik, siyasi ve diplomatik olarak bastırıldığı, küresel bir zulümle karşı karşıyayız. Kısacası bir avuç azgın azınlık milyarlarca insanı esir almaya çalışıyor. Sadece kadın-erkek ilişkilerini değil, çocuklarımızı da hedef alan saldırılara karşı aile dahil insanları korumak görevimizdir. Türkiye’nin ve Türk milletinin küresel cinsiyetsizliğin dayatmasına asla boyun eğmeyeceğini bir kez daha belirtmek isterim.

Çocuklarımızı bu sapıkların eline bırakmayacağız. Aile yapımızın dinamitlenmesine izin vermeyeceğiz. Bu noktada çok önemli bir rol oynayacak seçim vaadimiz olan Aile ve Gençlik Bankası’nın kuruluşunu da yakın zamanda hayata geçirmeyi umuyoruz. Parlamentomuzun onayını aldıktan sonra projeyi ilk etapta deprem bölgesinde hayata geçireceğiz. Böylece 6 Şubat’ta yüzyılın felaketini yaşayan ve hızla her şeyini kaybeden gençlerimizin yuva kurmasına yardımcı olacağız. Daha sonra Karadeniz doğalgazı ve Gabar petrolünden sağlayacağımız finansmanla projelerimizin kapsamını kademeli olarak genişleteceğiz. Hayata geçireceğimiz diğer takviyelerle aile yapımızı yoksulluk ve sapkınlık tehdidinden koruyacağız, gençliğimizi koruyacağız. Bu konudaki kararlılığımızı sadece seçim arenalarında değil, tüm dünyanın huzurunda, Birleşmiş Milletler kürsüsünde de dile getirdik.

Aile kurumunu bekleyen tehdit ve tehlikelere çok net bir şekilde dikkat çektik. Bu davetin birçok ülkede kabul gördüğünü görmekten memnuniyet duyuyoruz. İnşallah akıl, akıl, vicdan ve basiret sahibi tüm toplumların desteğiyle bu çabamızı küresel ölçekte sürdüreceğiz.

Küresel vicdanın harekete geçmesi gereken bir diğer alan da içimizi acıtan konudur. Gazze dır-dir. İsrail yönetimi, yaşadığı şoku bahane ederek 7 Ekim’den bu yana Filistinli kardeşlerimize yönelik vahşi bir katliam gerçekleştiriyor. Şu anda bizi televizyon ekranlarından izleyen ulusal ve uluslararası tüm topluluklara özellikle sesleniyorum. Bu sabah Papa aracılığıyla Katolik cemaatine seslendim. Mescidler, kiliseler, okullar, marketler ve hatta hastaneler İsrail güçleri tarafından bombalanıyor. İsrail’in Gazze ve Ramallah’a yönelik baskınlarında bugüne kadar aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu 6 bini aşkın kardeşimiz şehit oldu. Yine çoğu çocuk ve kadın olmak üzere 17 bin kişi yaralandı.

Tamamen çevrelenmiş, 360 kilometrekarelik dar bir alanda hayata tutunmaya çalışan 2,3 milyon insanın zirvesine şu ana kadar tespit edilen 12 bin tondan fazla bomba atıldı. Amerika orada, Avrupa tüm imkanlarıyla orada. “Tek tek gelip ziyaret ediyorlar.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu